İran asıllı Danimarkalı yönetmen Ali Abbasi’nin ('Border,' 'Holy Spider') ilk İngilizce filmi ve gazeteci Gabriel Sherman’ın senaryosunu yazdığı 'The Apprentice,' Amerika Birleşik Devletleri (ABD) eski başkanı ve Cumhuriyetçilerin yeni başkan adayı Donald Trump'ın gençlik yıllarından yetişkinliğe yükselişini anlatıyor.

Film, 1970’ler ve 1980’ler arasında New York’ta geçiyor. Donald (Sebastian Stan) ile Manhattan’da bir kulüpte tanışıyoruz; sevgilisini etkilemeye çalışan, beceriksiz, baba sorunlarıyla boğuşan ve emlak dünyasında isim yapmak için çabalayan biri olarak karşımıza çıkıyor. Başka bir deyişle, ciddi bir rehberliğe ihtiyacı var. Bu da, Trump’tan hoşlanan acımasız bir avukat ve iş bitirici olan Roy Cohn’un (Jeremy Strong) devreye girmesi ile gerçekleşiyor.

“Bu çocuğu sevdim - onun için üzülüyorum,” diyen Cohn, Trump’ı kanatları altına alır. Aralarında bir öğrenci-akıl hocası ilişkisi gelişir ve Cohn, Trump’a yaşaması için üç altın kural öğretir: “Herkes bir kazananın peşinden gider.”

Kural 1: “Saldır, saldır, saldır.”

Cumhuriyetçiler, ABD Temsilciler Meclisi'nde 218 sandalye ile çoğunluğu kazandı Cumhuriyetçiler, ABD Temsilciler Meclisi'nde 218 sandalye ile çoğunluğu kazandı

Kural 2: “Hiçbir şeyi kabul etme, her şeyi inkâr et.”

Kural 3 (en önemlisi): “Zaferi sahiplen ve asla yenilgiyi kabul etme.”

Tüm bunlar tanıdık geliyor mu?

Böylece, yalan ve aldatma üzerine kurulu bir imparatorluğun temellerini atan tuhaf bir çiftin öyküsü başlar. Cohn, Trump ve kalpsiz emlak baronu babası Fred’e (Martin Donovan), Adil Konut Yasası’yla ilgili yasal sorunlarını çözmede yardımcı olur ve çömezi Trump’ın harap haldeki Commodore Oteli’ni Trump Tower’a dönüştürmesine ön ayak olur.

treuronews