Mobbing, örgütlü, sistemli, kişinin bir veya birden fazla kişi tarafından hedef alındığı, cinsel kimliği, politik görüşleri ya da herhangi bir kişisel özelliği nedeniyle değersizleştirildiği, kendini ifade etmesinin engellendiği sistematik bir yıldırma politikası.
Son yıllarda, işyerlerinde yaşanan bu mobbing vakaları kamuoyunda sıkça tartışılıyor. İşyerlerinde psikolojik baskı ve tacizin acı örnekleri sosyal medya aracılığıyla da daha görünür hale geliyor. Kaybolduğu Belgrad Ormanı'nda dört gün sonra sağ bulunan ancak hastanede yaşamını yitiren Peyzaj Mimarı Ece Gürel'in de 10 yıldır çalıştığı hukuk bürosunda iş yerinde istifaya zorlandığı, tazminatını alamadığı için de psikolojisinin bozuk olduğu gündeme gelmişti.
Artan vakalar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının geçtiğimiz günlerde yayımladığı yeni mobbing genelgesine zemin hazırladı.
Genelge, mobbingin önlenmesine yönelik adımlar atmayı amaçlıyor. Ancak uzmanlara göre bu genelge, sorunun köküne inmekten uzak. Zira mobbing, yalnızca bireysel bir sorun değil, iş güvencesizliği, belirsiz çalışma şartları ve çalışanların hakları üzerindeki baskıların bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
"Asıl söylemesi gereken yerde susuyor"
DW Türkçe'ye konuşan Dr. Murat Özveri, iş hukukunda öne çıkan isimlerden biri olarak, mobbing ve iş güvencesizliği arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor: "Genelge asıl söylemesi gereken yerde ne yazık ki susuyor. Asıl söylemesi gereken yer işçinin itiraz hakkını kullandığında işten atılma yaptırımı ile karşılaşmasını engelleyecek bir iş güvencesi sistemidir. Sorunun temelinde iş güvencesi eksikliği var."
Özveri'nin iş davalarındaki tecrübeleri, bu söylemi somut örneklerle destekliyor:
"Kurumsal olan bir işyerinde çalışan bir işçi yasal sürelerin çok üzerinde fazla çalışma yaptığını, küçük çocuğu olduğunu vardiya amirine bildirip mesai bitimi işten çıkmak istiyor. Amiri de fazla çalışmaya kalacaksın diyor. İşçi diyor ki benim yasal hakkım 270 saatten fazla kalmak zorunda değilim. Bunun üzerine vardiya amiri 'burada yasalar uygulanmıyor' diyor, 'Burada başka kurallar geçerli'. Çalışan da safça soruyor: 'Ne kuralıymış?' Amiri diyor ki '3S kuralı'. Bu sinkaflı bir sözcük. Anlamışsınızdır. Ben çoluk çocuk sahibi adamım böyle bir muameleyi hak etmiyorum, diye şikayet ettiğinde işyerinde bozgunculuk yaptığı iddiasıyla ertesi gün işten çıkartılıyor. İşveren dava sonucunda 8 aylık tazminatı ödeyip bu işçiyi bir daha çalıştırmıyor."
İşini kaybetme korkusu baskın
Çalışanların işlerini kaybetme korkusu ile karşı karşıya olmalarının onları savunmasız bıraktığını vurgulayan Özveri'ye göre ses tonu kaba, buyurgan dilden başlayıp küfürlü konuşmaya kadar bir üretim politikası, bir iletişim politikası çalışma hayatının içerisinde inanılmaz vahşi bir şekilde yürüyor.
Türkiye'de mobbinge ilişkin yasal mevzuat yok ancak işçinin kişilik haklarının korunması içinde düzenlenmiş durumda.
Türkiye'de kişilik haklarının tanımı, kişilik haklarının korunmasına yönelik mevzuatın yeterli olduğunu, mobbingin de çok rahat bir şekilde kişilik haklarına saldırı alt başlığı içerisinde değerlendirilebildiğini ifade eden Özveri, Yargıtay içtihatlarına paralel şimdiye dek gayet isabetli kararlar verildiğini aktarıyor ve ekliyor:
"Eksik olan güvencedir. İş güvencesinin olmadığı yerde, mobbingi engellemek de işçinin kişilik haklarını korumak da ne yazık ki mümkün değil."
Kurul özerkliği olacak mı?
Genelgeye göre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işyerlerindeki psikolojik tacizle mücadele için yeni bir kurul kurmayı planlıyor. Ancak kurulun özerkliği ve etkinliği konusunda soru işaretleri var.
Özveri, aslında benzer bir kurulun Türkiye'de var olduğunu belirtiyor. Özel bir kanunla kurulmuş özerk bir kurum olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu'nun mobbinge ilişkin de kararlar verdiğini hatırlatan Özveri, "Ancak insanlar bu kurumun varlığından haberdar değil. Bu kurula karşı psikolojik taciz, taciz dahil ayrımcılık konusunda şikayet haklarının bulunduğunu, işçilerce şikayet edilmesi halinde kurulun bunları incelediğini ve kararlar verdiğini kimse bilmiyor. Çünkü güvencesi yok" diyor. Kuruma yapılan başvuruların çoğunlukla kısmi olarak güvenceye sahip kamu kurumlarından ya da işlerini kaybedenler tarafından yapıldığını söylüyor.
Genelgede belirtilen kurulun özerk olup olmadığına dair de soru işaretleri olduğunu ifade eden Özveri, "Kurulu oluşturulacak olan kuruluşların yapısı ve çalışma biçimleri belirleyici olacak. Eğer özerk, siyasi baskılardan arındırılmış bir kurul varsa ve bir çalışma biçimi olursa bu olumlu olacaktır" diyor. İşçinin kişilik haklarına karşı saldırıyı önlemenin, denetlemenin devletin görevi olduğuna işaret eden Özveri, mevcut yapıların, yetersiz denetimler ve iş müfettişi sayısındaki eksiklikler nedeniyle, işçilerin kişilik haklarını korumada etkisiz kaldığını söylüyor.
"Ne iş veren ne işçi biliyor"
Murat Özveri, genelgede yer alan mobbinge ilişkin farkındalık artırıcı çalışmaların yapılacak olmasını ise olumlu buluyor.
"Türkiye'de işçiler ne yazık ki daha bırakın mobbingi kişilik haklarının ne olduğunu, nasıl bir koruma altında olduğunu bilmiyor. İşveren de bilmiyor. Bu hakkın kullanılmasını isteyen de 'Aaa burası Paris mi burası Avrupa mı' diye küçümseniyor, çok görülüyor" diyen Özveri, "Eğitimler hem işçilerin hem de işverenlerin hakları ve sorumluluklar konusunda bilinçlenmesini sağlayacaktır" diye ekliyor.
Genelgede toplu iş sözleşmelerine, işçiye güvence sağlayacak hükümler eklenmesi gerektiği ifade ediliyor. Ancak Özveri'ye göre bu bir temenniden ibaret.
Manevi tazminat bin lira
4857 sayılı İş Kanunu'nda, iş güvencesi konusunda ciddi engeller bulunduğuna dikkat çeken Özveri, bu kanunun ilgili maddelerine göre işe başlatmama tazminatının 8 ayla sınırlandırıldığını anlatıyor.
Özveri, "O halde ilk düğmeyi doğru iliklemek lazım. 4857 sayılı kanunun 18 ve 21 inci maddelerini tekrar değiştirmek gerekiyor. İşçiye iş sözleşmesinin bu tür nedenlerle sona erdirildiğinde işe dönmesini sağlayacak, ILO sözleşmesini öngördüğü iş güvencesi sistemini getirmediğimiz sürece, işçinin kişilik haklarını etkin bir şekilde genelgelerle ve özel kanunlar çıkararak korumamız ne yazık ki mümkün değil" diye konuşuyor.
Genelgede yer alan diğer maddelerin zaten yasalarda düzenlenmiş olduğunu dile getiren Dr. Murat Özveri, "Zaten genelge ile düzenlemeleri de bunun yasal zemininin Türkiye'de var olduğunun göstergesi. Ancak getirilen düzenlemeler, denetleyecek, olguyu belirleyecek, belirlediği bu olguya ölçülülük ilkesi çerçevesinde yaptırım uygulayacak bir bütünlük içerisinde değilse çok güzel bir şiirden farkı kalmaz. Bugün 'işini de seni de bilmem ne yaparım' diye küfür edilerek mesaj yazılan işçiye verilen manevi tazminat bin lira" diyor.
DW Pelin Ünker'in haberi