Ergenlik dönemini en çok, 3 kavram etkiler.İlk kavram ergen beyninin bir yetişkin beyni gibi çalışmamasıdır. Ergenlik dönemi çocukta ruhsal dalgalanmaların görüldüğü ve hormonların daha aktif olduğu bir dönemdir. Bu dönemde beynin duygu sistemi, düşünce sisteminden daha fazla işlevseldir. Yani ergen, bir yetişkin gibi önce düşünüp sonra harekete geçemez aksine; önce, duygularının komutuyla harekete geçer ve sonra düşünmeye başlar. Bu dönem ise yaklaşık 10 ila 22 yaşları arasını kapsar. Özellikle 13- 17 yaş arasındaki çocuklar eylemlerinin sonuçlarını sağlıklı değerlendiremezler. Bunun sebebi ergenlerin ön beyinlerinin gelişimlerini, henüz, tamamlamamış olmasındandır. İnsanı insan yapan en önemli özellik, önbeynin müthiş derecede gelişmiş olmasıdır. Çünkü önbeyin; düşünme, planlama, dikkat ve karar verme gibi becerilerin yönetildiği alandır. Bu alan ergenlerde yeteri kadar gelişmediğinden onlar çoğunlukla sağlıklı düşünemezler ve doğru karar veremezler. Onlar duyguların yönetildiği alan ile hareket ederler. Dolayısıyla bu dönem ergenlerin aileleriyle en çok çatışma yaşadığı dönem olarak karşımıza çıkar. Ergenlik dönemini etkileyen bir diğer önemli 2 kavram; kimlik duygusu ve aidiyet duygusu oluşumudur. Kimlik duygusu oluşumu aslında doğumdan itibaren başlar ancak ergenlik döneminde ön plana çıkar. Yani ergen kendine ben kimim, neyim, nereye yönelmeliyim. ne olmak istiyorum, neden dünyaya geldim, hangi mesleği seçmeliyim gibi sorulara cevap arayarak kendi ile ilgili bocalamalar yaşar. Aidiyet duygusu ise, güven duygusunun karşılanmasıyla oluşur. Doğumdan itibaren çocuk aile ortamının güvenli olduğu inancını kabul etmişse, kendisini ailesine ait hisseder ve bu his çocukta ergenliğe kadar “Ben değerli biriyim ki yaşamım için ihtiyaçlarım sevgiyle koşulsuz olarak karşılanıyor o halde ailemin yanında sağlıklı büyüyebilirim.” Şeklinde bilinçdışı bir inanç geliştirir. Aidiyet duygusu, fiziksel ihtiyaçlarımız ve güven ihtiyacımızdan sonra gelen bir duygudur. Eğer çocuk vaktinde güven ihtiyacını anne babasından yeterince karşılayamamışsa ergenlik döneminde aidiyet duygusu ihtiyacı hisseder ve sahiplenme, sahiplenilme arayışına girer. Yani ergen, kendisini ailesine ait hissedemeyince; istenmeyen arkadaşlıklar edinebilir, bir takım yasa dışı gruplara üye olabilir, çetelere karışabilir, internette takip ettiği olumsuz özellikleri olan kişiler ile bağlantıya geçebilir, özenebilir ve onlara benzemeye çalışabilir. Şu da bilinmelidir ki bir çocuk en verimli ve sakin dönem olan çocukluk döneminde travmalar yaşamışsa ve yanlış tutumlarla yetiştirilmişse; ergenlikte depresyon, anoreksiya nervoza, bulmia nervoza, karşıt olma karşıt gelme bozukluğu, davranım bozukluğu, kaygı bozuklukları ya da psikotik bozukluklar gibi ruhsal problemlerle karşılaşması yüksek ihtimaldir. Ergen çocuk ile sağlıklı iletişim kurabilmek için ailelerin şu önerileri dikkate alması gerekir; Ergen çocuk anne babasından daha çok arkadaşlarıyla zaman geçirmekten ya da odasında yalnız kalmaktan hoşlanır. Onun biraz kendini tanımasına ve sosyalleşebilmesine fırsat verilebilmeli. Ergen çocuğun zihnini karıştıran cinsel roller, dini ve felsefi konular var. Ergen çocuk, “Acaba ben eşcinsel miyim, tanrı nedir, ölümden sonra yaşam var mıdır ? ” gibi sorulara yanıt arayabilir. Ebeveynler böyle bir durum hissederse ergene hoşgörülü üslubu ile rehber olarak yanlış kararlar vermesinden onu korumalı. Ergen çocuğun cinsel dürtüleri ve karşı cinse olan ilgisi başladığı için ebeveynlerin ergenin mahremiyet alanına saygı duymalı. Ebeveynler ergen çocuğun özel hayatı ile ilgili birşeyler paylaşmasını istiyorlar ise mesela “Biliyor musun ben de senin yaşlarındayken ilk kez birinden hoşlanmaya başlamıştım ve bu duygu bana tuhaf hissettirmişti senin de böyle tuhaf hissettiğin oldu mu?” Gibi onu korkutmadan ona empatik yaklaşmalı. Ebeveynler; çocukluk döneminde yeterince ilgi ve sevgi hissettirilmeyen, bağırılıp çağrılarak değersiz ve yetersiz hissettirilen yani aidiyet duygusu zarar gören bir ergen çocuğun, daha çok madde kullanımına, teknolojik bağımlılığa ve riskli uğraşlara yönelebileceğini unutmamalı. Bir ebeveyn sevmese bile ergenin sevdiği aktivitelere dahil olarak ergen çocukla aralarındaki bağı güçlendirebilirler. Mesela ebeveyn sinemaya gitmekten hoşlanmasa da ergen çocuğu ile birlikte sinemaya giderek ya da ebeveyn basketbol oynamayı sevmese de ergen çocuğu birlikte basket oynayarak ortak ilgi alanı oluşturabilmeli. Ebeveynler; her şeye muhalif ve her şeye karşı çıkıyor gibi görünen ergen çocuğun aslında bu tepkilerinin altına bireyselleşme arzusu yattığını bilmeli. Birey olduğunu artık daha güçlü şekilde hisseden ergen çocuk ile çatışmak yerine onun yetişkinliğe hazırlanan bir birey olduğunu hatırlamalı. Sen ne biçim çocuksun senden adam olmaz gibi eleştirilerden uzak durulmalı aksine ergen çocuğu bolca takdir ederek onun görüşlerinin de değerli olduğu hissettirilmeli. Ebeveynin ergen çocuğuna tesirli olabilmesi için sevginin ve disiplinin dengeli şekilde bir arada olduğu otoriteyi uygulamalı. Saydığım bu birkaç öneriyi dikkate alıp hayata geçirebilen ebeveynler, ergenliğin de diğer gelişimsel dönemler gibi bir dönem olduğunu unutmamalıdır ve ergene hoşgörü ile yaklaşabilmelidir. Zira ebeveyn bu yaklaşımla; hem ergenle olan çatışmaları önleyebilir hem de ergenin doğru kararlar verebilmesinde rol oynayabilirler.