Evet, eskiden okullarda yağlı fındıklar dağıtılırdı. Üzüm, süt, zaman zaman bisküvi Hepsi küçük ellerin avuçlarına bırakılırken..

bir milletin geleceğine duyduğu sorumluluk da aynı avuçlara teslim edilirdi. Fındık deyip geçmeyin; o küçücük paketin içinde devletin merhameti, yöneticilerin çocuklara duyduğu vicdan, eğitimde fırsat eşitliği adına atılmış kocaman bir adım vardı.

Dönem 1990’lar ve 2000’lerin başı… Türkiye ağır ekonomik krizlerin pençesinde, IMF borçları katlanarak artıyor, enflasyon uçurumdan aşağı yuvarlanmış. Ama buna rağmen devlet, çocuğuna sırtını dönmüyordu. Çünkü “sosyal devlet” olmak, sadece afişlerde yazan bir slogan değil, sofradaki bir dilim ekmek, okul çantasındaki bir kalem, teneffüste uzatılan bir fındık paketiydi.

UNICEF ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortak yürüttüğü projelerle hayata geçen bu beslenme destekleri, sadece çocukların sağlıklı gelişimini değil, aynı zamanda Karadeniz’deki üreticinin elindeki ürünü değerlendirmeyi, yerli tarımı teşvik etmeyi de amaçlıyordu. Yani sosyal devlet anlayışı, hem üreticiyi hem de tüketiciyi gözeten bir zincirdi.

Bu dönemde görev yapan Cumhurbaşkanları Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer; Başbakanlar Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit idi. Her biri farklı siyasi çizgilere sahipti. Ama ortak noktaları, yoksulun çocuğunu görmezden gelmemekti.

Bugün gelinen noktada, merkezi yönetimlerin ve yerel belediyelerin bütçeleri devasa boyutlara ulaştı. Teknolojiye, reklama, binalara, organizasyonlara, şatafata milyonlar, hatta milyarlar harcanıyor. Ama aynı bütçelerden bir okul çocuğunun beslenme çantasına düşen pay neredeyse sıfıra yakın. Oysa bu çocuklar bizim geleceğimiz, bu ülkenin gerçek mirasçıları.

Buradan hem yerel yöneticilere hem de merkezi hükümete seslenmek istiyorum:

  • Lütfen bütçelerinizi yeniden gözden geçirin. Gösterişli törenler, pahalı danışmanlıklar, lüks makam araçları çocuklarımızın sağlıklı bir kahvaltısı kadar değerli değil.

  • Her belediye, her ilçe milli eğitim müdürlüğü ile koordineli bir şekilde en azından haftada bir gün ücretsiz beslenme programı başlatabilir.

  • Yerel tarım ürünleri satın alınarak üretici desteklenir, bu ürünler okullarda dağıtılarak çocuklar sevindirilir. Bu hem ekonomik, hem sosyal, hem de insani bir kazanımdır.

  • Reklam bütçenizin sadece %10’unu bu iş için ayırın; hem vicdan kazanır, hem toplumun güveni artar.

Son olarak bir hatırlatma:

Eğer bir ülke çocuklarına fındık kadar değer veremiyorsa, geleceğine asla güvenemez.

Ve unutmayalım:

“Bir çocuğun aç kaldığı yerde, hiçbir kalkınma başarı sayılmaz.”